25.05.2009

Saykolojik Zırvalama

Ne yazacağımı bilmeden yazıyorum sana bu satırları günlük, hatta ekrana bile bakmıyorum ne yazdığımı hatırlamayayım diye, çünkü canım acayip sıkkın ne yazmak istediğimi bile bilmiyorum, onuncu bardak çayımı içtim büyük ihtimalle bu gece uyuyamayacağım bakalım göreceğiz, hızlı yazmayı bilmediğimi farkettim böyle yazarken, çünkü çok yanlış yapıyorum, sonra düzeltiyorum, ama yanlışlar da benim doğrular da değil mi, değil işte, yanlışlar da senin, ama istersen bu yanlışları yapmayabilirsin, Allah sana akıl fikir vermiş. Yazıklarımı okuyunca sıkıntım daha da arttı şimdi. Ne saçma bir post oluyor. Ayrıca neden post. Postu deldirmek. Posta. Postacı. Postacı kapıyı. Çalmıyor ne zamandır. Artık postacılar kapıyı çalmıyor farkettin mi sen de? Ya da postacı gördün mü hiç son zamanlarda? Ben görmedim. Mektup diye bir şey vardır bilir misin? Benim yeğenim bilmiyor olabilir mesela şu anda. Pullar falan desem aklına balık gelir. Ama ben yemem. Sevmem. Sevemedim balığı. Halbuki balıklar beni çok sever. Istakoz mesela onun da pişirilmesine karşıyım. Resmen sadistlik. Bir zamanlar televizyonda bir kadın vardı, bilmem nereden dev ıstakozlar getiriyormuş da, ıstakoz gurmesiymiş de, nasıl pişirileceğini falan anlatıyordu bir de soğukkanlı bir katil edasıyla. Sevmem ben öyle ölmeden pişen şeyleri. Önce öldürmek lazım. Annem geldi "çay içme artık" dedi. Önüme bir tabak kiraz koydu. Çay da yarım kaldı hem de soğudu, içsem diyorum, içeyim içeyim. İçtim found deep shot yaptım. [I've found the deep of tea, and seen the world so blur] Sonra da sol elimin tersiyle bardağı itip kiraz tabağını önüme çektim. Çekirdeklerini de çay bardağının içine atarım diye düşünüyorum şu an. Sanırım öyle yapacağım. Yok yapmadım. Aldattım kendimi. Zaten genelde aldatırım ben kendimi. Genelde de kanarım. Ama kimse durdurmaz kanımı.



Çok feci bir şarkıdır bu günlük. Öyle sürekli dinlenmez. Yapma.
[Habib Koite - Mali Sadio]


Hiç yorum yok: