7.07.2008

Scared Face

İnsanlar her sabah yeni bir yalana uyanmayı ne kadar da seviyorlar...

Geçtiğimiz günlerden birinde, hatta dün, bu Ümraniye taraflarında daha önceden hiç gitmediğim, şu acayip bir oluşum var "meydan" denen. İkeğa, MedyaMargt, Raal, Sinebonüs, Sıtarbakıs, Giloryaciğs, falan feşmekanların toplaştığı bir mekan, ortası da meydan,

Babama tansiyon ölçen bir cihaz almam lazımdı, teferruatına girmiyorum. Bravn'lar iyidir dediler. Zaten brain gibi, beyin yani iyidir herhalde, öyle bir isim algısı oluşturuyor insanda. Neyse, algıları geçelim. Orada burada nette mette baktık, bulduk şu iyidir dedik, alalım, ki lazım. Kendine bir yıldır mp4 player almayan insanlar, böyle acil durumlarda acil karar verebiliyorlar, bu çok gelişme acayip pek iyi bir şey mi acaba, özne ben.

"Three Days Grace - Animal i have become" herkes olduğu hayvanın farkında olsun lütfen. Geçiniz.

Bu aralar bu "üçgünlükmühlet"e acayip takılmış durumdayım.

Evet, hadi dedik gidelim, ben de tenşın aleti bakarım. Sevgili bankam geçen ay ödememiş olsam da, bu ay hâlâ kredi kartımı kullanmama izin veriyor, ne güzel. Bu bende zorunlu bir alışkanlık haline gelmeye başladı, kredi kartım bloke olmadan parasını yatıramıyorum. İyi mi kötü mü bilmiyorum, ama risk kayıtlarımı tutuyorlarsa bana kredi falan da vermez bunlar.

İnsanların, "Len eve kedi girdi!" Anaa, kafamı bi çevirdim, yanımdan kedi geçiyo. Olaya bak ya. Bizim bahçedeki yavru kedilerin babası olması muhtemel bir sıyah kedimiz var bizim, ne kadar çok bizim dedim. Hâlâ da demeye devam ediyorum. Salına salına önümden geçti gitti. Evde kedi arama mesaisinden sonra kapıdan çıkarttık ve normal yazı moduma döndüm. Ne diyorduk?

İnsanların, böyle bir mekan arayışı mı vardı da biz mi bilmiyorduk, nedir yani, bu kadar da olmaz dedirtiyor insana. Herkes mi İsveç'liymiş kardeşim İstanbul'da. Bir İkeğa manyaklığıdır gidiyor. Tamam tasarım ürünleri falan var, çok da şık ürünler, biraz pahalı, ama cidden güzel. Ya aslında sözüm mobilyalarına değil zaten, ki zaten, İskandinavyayı genelde severim ben Finlandiya'dan başlayaraktan. Mobilyaları gibi, melodik metalleri de iyi. Olay ortam karmaşası. Yemek yenen yerlerinde, gerçekten de tadı güzel olan şu İsveç Köfteleri'nden yedim, pahalı da değil, ayrıca doyurucu. Ama ne bileyim, ortam bana çok yapmacık geldi, herkeste bir AB'ye girdim de çıktım havaları falan. Sanki az önce trafikte kavga ettiğim insan değil gibi, oturmuş karşımda entel dantel köfte yiyor. Sanki herkesin adı Markus Gronhölm ya da Jesper Strömblad.

Bu aslında toplu mekanlarda insanların kendilerini diğer insanlardan daha üstün gösterme takıntısından kaynaklanıyor. Böyle bir takıntı var, hatta hastalık derecesinde var, bence var yani, farklı göstermek bir yana, sanki diğerleri oradaki mobilyalardan birileriymiş gibi, yürüyüşler, kıt bilgilerini göstermek için, kataloglardaki isimlerle konuşmalar, "laxvik alalım" falan, ulan raf işte bildiğin raf, ne laxviki manyak, kocaman yüzünün yarısını kaplayan güneş gözlükleriyle mobilyaların arasında dolaşmalar falan, ya benzemek istediğiniz insan modeli bu mu yani?
.
Pek çok insan olmadığı ve hatta olamayacağı kişilerin hayatlarını böyle 2 3 saat yaşayarak tatmin oluyor. Ama bence bu çok garip. Çünkü hiçbiriniz aslında ne istediğinizi bilmiyorsunuz. Sizin istediklerinizi başkaları biliyor ve onları size sunuyor. Siz de o kişi olduğunuzu sanıp verileni alıyorsunuz. İşte bu garip, yani insanın kendisini tanıyamaması, kim olduğunu bilememesi, ne yapacağını düşünememesi. Üzülüyorum bazen, sonra 2 aylık kredi kartı borcum aklıma geliyor, kendime üzülmeye başlıyorum. Belki de gariplik bendedir.
.
Farkettim de ikinci paragrafı bitirmemişim ben daha, bitireyim, oraya gittim.
"Three Days Grace - Scared" ile bitiriyoruz günlük.
Bitirdik. Çünkü "So real these voices in my head"

Hiç yorum yok: