28.01.2020

Bildiğin tansiyon aleti lan bu

Selam sana günlük, n'aber nasılsın. beni soracak olursan tansiyon holter diyorum başka da bir aşka hazır değilim.

Şimdi belki biliyorsundur, yaş hafiften artmaya başladığı için bende, bir de ailevi bir risk olma ihtimali olduğu için kalpte, bir de galiba biraz ufaktan ama çok az yani bir nebze evhamlı bir insan olduğum için şahsen kendim, gittim kalp doktoruna. Doktor doktor baksana, lambaları yaksana, kalpler elden gidiyor mu ne oluyor, şuna bir baksana abisi dedim. Doktor dediysem yanlış olmasın, koskocaman Prof. Doktor. Profesyonel doktor yani, bu işi amatör olarak yapmıyor.

Neyse efendim, geçen gün gittim hastaneye, hastane dediysem de özel hastane yani, bana özel. Şaka şaka devlet hastanesinden hallice bir hastane işte. Hoca dedi ki, sana bir tansiyon holteri takalım. Bir de efor yapalım. Bakalım bakalım neyin var neyin yok.

Bütün gün "Tansiyon holter de ne ola ki?" diye düşünüp durdum. Halbuki gir google'a sor değil mi? Yok. Sürprizlerin hastasıyım. Yo yo sürprizleri sevmem dostum. Tabi ki girdim baktım. Bu ne ya. Bildiğin tansiyon aleti lan bu!

Dün akşam gittim tekrar, "takın bakalım şu holteri" diye girdim odaya. Hocam dedim, halter ile uğraşmıştım bir zamanlar, kaldıramazsanız holteri de ben kaldırabilirim dedim. Naif bir şaka gibi gelmişti yaparken aslında ama steteskopla suratma vurmaması gerekirdi yani. Doktorsun sen ya. Steteskopla adama vurmak nedir.

Abi yıl 2020 olmuş, bekliyorum ki böyle ufak tefek belli belirsiz bişey falan gelecek takacaklar herhalde, kız elinde kocaman tansiyon aleti ile girdi içeri. Bu ne ya dedim. tansiyon holteri dedi. Peki teşekkürler deyip kapıya doğru yönelmiştim ki, izbandut gibi bir hastabakıcı çullandı üstüme. Lan napıosun. Belki tansiyonum var, belki öldüm şu an ben.

Takacaz dedi. Takın dedim. Koluma bişeyler sardı, kablolar hortumlar sırtımdan belime indi, bele bir tane alet bağladı. Lan napıyoruz, bunlar ne, hangi yüzyıldayız ya, 2020 yılında teknoloji bu kadar gelişmişken, araba yapıyoruz lan araba, tamam yüzde yüz yerli ve milli olmayabilir ama yapıyoruz yani. Bağladılar sardılar yarın çıkarıcaz deyip yolladılar eve.

Ölçüyor bakalım saat başı, bibip, fııırrrr, fıtıfıtfıtı falan sesler eşliğinde herkese açıklama yapmak zorunda kalıyorum. Dava edicem ulan seni tansiyonholter!


15.01.2020

tekirlesiyah

Niye böyle oluyor ya?

Sabahtan beri -sabahtan beri dediysem saat 07:39'dan beri- odaklanamıyorum. Çalışmam lazım içimde istek yok. Dışımda da istek yok. Depresyona mı girdim nedir?

Youtube'da podcast yapasım var, ama yanıma yandaş bulamıyorum.

Same shit everyday.

Eskiye özlem dedikleri nostaljik moda girmiş olabilirim.

Haa bir de uyuyamıyorum, sebebi belli, kedi.

Belki biliyorsundur, evde 2 tane kedi var bizim. Sokak kedileri. Geçen yıl 4 ya da 5 haftalıkken aldık. Gelmiş anası veterinerde doğurmuş 4 tane yavru. Napsak napsak diye düşünürken, alalım bakarız evde dedik. 3 oda 1 salon salomanje eve iki tane kedi sığdıramayacak mıyız ulan falan dedik. İki tanesini aldık. Birisi gri kızıl siyah tekir, birisi siyah ağırlıklı kızıllı grili üç renkli. İsimleri de Tekir ile Siyah. Nasıl? Kafa karışıklığı yok. Zaten binlerce şey düşünmem gerekirken bir de kedilerin adı neydi diye düşünemezdim açıkçası. Zaten hanım da isimlendirme konusunda bir yorum belirtmedi. Adları böyle kaldı. İç-dış parazite götürmüştük, isimleri ne diye sordular. İsim yok ki, yaz dedim, Tekir ile Siyah.

Neyse efenim, yine bilenler bilir, bilmeyenler de öğrensin, tekir kediler ekstra hareketli üç renkli kediler de ekstra insancıl olur derler. Deneyimlerimize dayanarak söylemeliyim ki evet öyle.

Kahve hazırmış, gidem de kahve alam.

Aldım geldim.

Ergenlik triplerine girdi hanımefendiler. Arkadaş mauav nedir ya. Kedisin sen ya. Şimdi tabi dişi kedilerin erkeklere olan daha yakın hisleri başlarda hoşuma gitse de, zamanla -özellikle de ergenlik dönemlerinde- biraz bezdiriyor sevgili günlük. Dün gece ikiye kadar hanımefendilerle salonda uyuduk. Bırakmıyorlar gideyim yatayım. Birisi gelmiş ayak ucuma kıvrılmış, birisi gelmiş kolumun üstüne yatmış. Kalkıyorum tuvalete gidiyorum, peşimde, kapıyı kapatıyorum, “maav aç kapıyı”, açıyorum hop lavaboya, “maav su”, su açıyoruz, salona gidiyorum, “maav”, televizyona bakayım, “maav”, uzanayım şurada, “maav uzan da yatayım üstüne” velhasıl 2 miydi neydi baktım uyuyorlar, kaçar gibi kaçtım yatak odasına. Sabah kadar “maaav” gene.

Bence sorun yok da, komşular çıkıp da kedileriniz çok bağırıyor falan derse adama atacağım kafadan endişeleniyorum, zira toleransım azalıyor herşeye.

Bir kitapta okumuştum, kediler için, diyordu ki, “Onların gözlerinde büyüler vardır”. Bir de Leonardo Da Vinci mi sürüyordu neydi, o demiş, “Kediler doğanın şaheserleridir”. Gerçekten kedi enteresan hayvan.

Neyse, kedi yazısı yazmayacaktım, aslında canım bile sıkkındı, bişeyler yazınca biraz can sıkıntım geçti.

Oturayım da çalışayım.

Aha bu da şarkı.

13.01.2020

Roket Bilimi Deil Sonuçta

Kafamda deli sorularla başladığım bir mesainin daha eşiğindeyiz günlük, hop adımımı atsam iş güç koşturmaca, atmasam boş boş takılmaca can sıkıntısı. O yüzden adımımı atıp, sanki bir güvercinin ağacın dalından kendini boşluğa bırakıp pır pır uçarmışçasına yaşadığı huzurla, çalışma günüme pıtıpıtı giriş yapıyorum.

Yaptım.

Hiç öyle beklediğim gibi olmadı. Akşama kadar yapılması gereken onlarca işin içinde, niçinler, nasıllar, nedenler, nedensizlikselleşmenin getirdiği (ne dedim lan ben :)) otomatikleşme, sonuçta her şey olacağına varır, çok da kasmamak lazım.

Uzaya roket gönderiyor olmak isteyebilirdim aslında. Roket bilimi değil ki derler mesela böyle basit bir işle uğraşıp da çok yoruluyormuş gibi anlatan şarlatanlar için, ne yani sanki roket bilimiyle mi uğraşıyorsun, uzaya roket göndermiyorsun sonuçta, uzayda roket gezdirmiyorsun yani nihayetinde, uzay da roket de yerin dibine batsın, lanet olsun profesörlüğe de atom fiziğine de, bırakıyorum artık bu işleri, itlik, hergelelik, kumarbazlık, hazır ol... Ahahaha konu nereden nereye geldi. :)

Buraya bakıyoruz;

"Atom Fiziği Profesörlüğü" vs. "Kumarbazlık, itlik, hergelelik"
 

Koskoca Atom Fiziği Profesörü adamsın abicim, bu ne saç sakal. Saç bir tarafta, sakal öbür tarafta,  giydirmişler üzerine bir beyaz önlük, oldu sana profesör. Profesör adamın bir vizyonu olur ya, kaç puanla giriliyor abi Atom Fiziğine?

Hergele öyle mi ama, bak jilet. O zamandan kareli ceket modası varmış demek ki. Çekmiş gömleği ceketi, kumarbazlık itlik forever.

Hansar hoş, Hancısar hoş, herkes hoşsa devam edelim

Selam sana antik günlük,

Şu an oturmuş, bol miktarda bekleyen test yığınına bakarken, yahu niye bir blog yazısı yazmıyorum ki, evet evet, bence de, önce bir yazı yazayım da sonra bakarım işlere, aynen ya ulan çok güzel fikir, nasıl da güzel fikir geldi aklıma ya, diyerek aklımda ne yazacağıma dair hiçbir şey olmadığı halde (hiçbir bitişik yazılır günlük bunu hiçbir zaman unutma, sınavda çıkar bunlar) yazı yazmaya çalışıyorum.

Genelde bende öyle olur, fikir gelir sonradan...

Zaten hayatta da öyle, önce aksiyona geçmek lazım her zaman. Önce aksiyona geç sonra düşünürsün ne yapacağını. Biraz saçma oldu. Ama çok da değil.

Neyse, tepemden kafama kafama vuran klimayı "arkadaşlar kapattım bunu sonra tekrar açarız" şeklinde bir takım vaatler sunarak kapattım. Yoksa alimallah kafamda kalan bir kaç tel saçımı da dondurup pıt pıt kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilibilibongibongibong.

Tam aklıma bir şey gelmişti, gitti. Blog yazmayı özlediğimi fark ettim günlük.

Gelen toplantı davetini de "test yapıyorum şimdi" diyerek en beyazından pembe bir yalan ile reddettim. Yalandan korkmam yılandan korktuğum kadar. Çünkü yalan hayatın gerçeğidir, vardır, vakidir. Ama yılan öyle mi? cırt diye sokuverir adamı. Test mest de yapmıyorum mesela. Biraz mest yapıyor olabilirim. (Mest: Sarhoş [Farsça bir sıfat olan mest, TDK'ya göre sarhoş demektir.])

Karnım da acıktı.

Bir süreliğine bu yazıyı bitirmeyi düşünüyorum.
Bitirdim.

30.12.2019

Durmadığın darmadağın

"Durmadığın sürece, ne kadar yavaş gittiğinin önemi yoktur." diye bir cümle okudum eski yazılarımın birinde. Ne zaman ve neye istinaden yazmışım açıkçası hiç mi hiç hatırlamıyorum. Üstelik, durmuşum, yavaş mavaş gitmemişim. Bayağı bildiğin duruk. (Durmuş olma haline duruk denir mi bilmiyorum.)

Darmadığın sürece ne yaparsan yap fayda etmez. Çünkü süreç artık darmadığın olmuştur. Toparlayamazsın. Bu tip durumlarda yapılması gereken en güzel şeylerden birincisi, önce güzel bir yemek yemek, sonra süreci değiştirmek olur gibi geliyor. Yani farklı pencereden bakmak. Sürekli aynı yerden bakarak yanlışı göremezsin.

Bu yüzden şimdi önce güzel bir yemek yemeye gidiyorum.
Gelirim gene.

Geldim.

Darmadağın durmadığın sürece seni iyi sanıyorlar.

Heloğ

Selam sana uzun zaman sonra sevgili günlük.
Durdum durdum, başka yerlere falan yazdım, baktım olacak gibi değil.
Artık sana yazmaya karar verdim.
Geri sana döndüm.

Hangi romandaydı? Masadan başını kaldırmadan sessizce söylendi; "zaten size göre herkes alçak!"

Soruyu sorup cevabını da ben vereyim, çünkü roman falan okumadığınızı biliyorum, Köpek Kalbi - Mihail Bulgakov.

24.09.2019

Yansın Geceler Pelinsu Eceler

Günaydın sevgili günlük,

Güne tatlı bir başlangıç yaptım ve sabah 06:55'de kalkıp işe geldim. Şu an işteyim ve sana bu kalbim kadar temiz bembeyaz sayfadan yazıyorum. Hava da nasıl sıkıcı, nasıl basık, nasıl bozuk, nasıl bezik, nasıl bön anlatamam. Ne biçim hava ya, böyle hava mı olur. Bence havanın şapkasını önüne alıp düşünmesinin vakti gelmiştir, ben ne biçim havayım diye.

Neyse, Breyking Bed'in filmisi Netflix'e geliyormuş. Bence güzel, meraklandım acaba nasıl bir şey olacak diye. Sabah okudum, fragmandaki sigara sahnesini kesmişler. Millet de başlamış uu sansür de sansür. Olm kafayı mı yediniz?

Çay içesim var, ama plazamın çaycısı, laz mı laz, karadenizli mi karadenizli çaylar nerde ya? Gitçem şimdi bi tekme açıcam çay ocağının kapısını, alo dicem, Ahmet abi sen mi büyüksün ben mi büyüğüm İstanbul mu büyük? Bi kafa gitcek tabi böyle sorunca, e ü kem küm derken, pat yapıştırıcam devamına ver ordan bi açık. E ü al dicek vercek. Şaka şaka bunların hiçbirisi olmayacak, gideceğim paşa paşa, paşa gönlümün istediği açıklıkta, istediğim kadar çayı alıp, isteye isteye masama dönüp, isteye isteye bilgisayarımın başına geçip, isteye isteye akşama kadar çalışacağım. İstiyorum.

Çay da almadım zaten. Gittim aldım kahve makinesini, makine dediysem, bardağın üzerine konan bir Barbar Conan huni, içinde de kağıt mağıt. Makineye bak. Neyse onunla kahve demledik, filtre. Bence güzel.

Yansın geceler, Pelinsu Eceler, akşamdan beri taktınız bunu aklıma, evet sevgili yeğenlerime buradan seslenmek istiyorum. Evladım burası nezih bir plaza ortamı, burada böyle şarkılar söylenmez, Pelinsular Eceler kimler lan.

Evet, bugüne de böyle başladığımız bir gün oldu. Hepinize başsağlığı dileyerek huzurlarınızdan ayrılırken, yayında ve yapımda emeği geçen tüm arkadaşlarımıza teşekkür ederim, esen kalınız...