
Sevgili günlük, bugün seninle dün gece gördüğüm rüyayı paylaşmak istiyorum. Evet sevgili günlük ben de rüya görebiliyorum, yılda bir kere falan belki ama olsun.
Rüyamız Florya civarı olduğunu zannettiğim bir mekanda başlıyor. Bir tanesi yakın zamanda askere gidecek olan kuzenlerimle birlikte -nedense- bir gemi bekliyoruz. Florya'nın içinden bir liman geçiyor, hatta gemiler falan geçiyor. Bu arada birden ben yokolup yeğenimle birlikte bilmediğim bir yerde yürüyor buluyorum kendimi. Köprü altlarından geçiyorum, tünellere giriyorum ve dolaşa dolaşa az önce gemi beklediğimiz yere geliyoruz. Kuzenlerle buluşuyoruz. O arada yeğen kayboluyor galiba ortadan çünkü rüyanın sonraki bölümlerinde kendisini bir daha göremiyoruz.
Sonra efendim biz 3 kişi transatlantiğimsi bir şeye biniyoruz. Acayip yani, o kadar büyük, ben diyeyim Titanic, siz deyin Kuin Elizabet. Sonra ne oluyorsa yine bir anda birbirimizi kaybediyoruz. Ben çocukları aramaya çıkıyorum. Böyle Half-Life'vari gemi koridorlarında metal kokan odalara girip girip çıkıyorum. Bu arada gemi hareket etmiş yol almakta. Girdiğim odalardan birinde kumral ve sanıyorum ela yeşil karışımı gözleri olan, deri ceketli, ayağında Camel botları olan, kot pantolonunun paçaları botların içine sokulmuş bir kadınla karşılaşıyorum. Muhabbete başlıyoruz, bu sırada gemi sallanmaya başlıyor, o kadar alt katlara inmişiz ki, camdan baktığımızda pencerelerin suyun altında olduğuna tanık oluyoruz, gemi sallanırken bir su yüzüne çıkıyor bir batıyor. Bu arada ufaktan bir hortum oluşuyor denizin üzerinde, yağmur falan. Bir market zincirinin aylık çıkan dergisinin sahibi olduğunu öğreniyorum muhabbetimiz sırasında. Birden gemi duruyor, camdan baktığımızda limana yanaştığımızı farkediyoruz. Ayrılırken "memnun oldum" diyorum ismimi söylüyorum ve isminin "Müdafaa" olduğunu öğreniyorum.
Güverteye çıktığımda kuzenlerden birisinin gemide, diğerinin iskelede olduğunu ve beni aradıklarını görüyorum. Sonra ikisini de alıp eve gidiyorum. Sonra da alt kattaki komşunun çocuğunun sabahın 11:00'inde avaz avaz dinlediği "Anadolu yörelerinden türkü çeşitlemeleri Vol.1" kasetinden seçme şarkılarla uyanıyorum.
Evet günlük, sevgili günlük, gördüğün gibi süper karmaşık bir bilinçaltım var, bu kadar karmaşa içinde anca yılda bir kere toparlanıp rüya olabiliyorlar demek ki, o da olduğu kadar. Keh.
Bu yüzden sevgili bilinçaltımıza eskilerden bir şarkı geliyor.
"Ünlü" söylüyor, "Rüya" diyor.
Rüyamız Florya civarı olduğunu zannettiğim bir mekanda başlıyor. Bir tanesi yakın zamanda askere gidecek olan kuzenlerimle birlikte -nedense- bir gemi bekliyoruz. Florya'nın içinden bir liman geçiyor, hatta gemiler falan geçiyor. Bu arada birden ben yokolup yeğenimle birlikte bilmediğim bir yerde yürüyor buluyorum kendimi. Köprü altlarından geçiyorum, tünellere giriyorum ve dolaşa dolaşa az önce gemi beklediğimiz yere geliyoruz. Kuzenlerle buluşuyoruz. O arada yeğen kayboluyor galiba ortadan çünkü rüyanın sonraki bölümlerinde kendisini bir daha göremiyoruz.
Sonra efendim biz 3 kişi transatlantiğimsi bir şeye biniyoruz. Acayip yani, o kadar büyük, ben diyeyim Titanic, siz deyin Kuin Elizabet. Sonra ne oluyorsa yine bir anda birbirimizi kaybediyoruz. Ben çocukları aramaya çıkıyorum. Böyle Half-Life'vari gemi koridorlarında metal kokan odalara girip girip çıkıyorum. Bu arada gemi hareket etmiş yol almakta. Girdiğim odalardan birinde kumral ve sanıyorum ela yeşil karışımı gözleri olan, deri ceketli, ayağında Camel botları olan, kot pantolonunun paçaları botların içine sokulmuş bir kadınla karşılaşıyorum. Muhabbete başlıyoruz, bu sırada gemi sallanmaya başlıyor, o kadar alt katlara inmişiz ki, camdan baktığımızda pencerelerin suyun altında olduğuna tanık oluyoruz, gemi sallanırken bir su yüzüne çıkıyor bir batıyor. Bu arada ufaktan bir hortum oluşuyor denizin üzerinde, yağmur falan. Bir market zincirinin aylık çıkan dergisinin sahibi olduğunu öğreniyorum muhabbetimiz sırasında. Birden gemi duruyor, camdan baktığımızda limana yanaştığımızı farkediyoruz. Ayrılırken "memnun oldum" diyorum ismimi söylüyorum ve isminin "Müdafaa" olduğunu öğreniyorum.
Güverteye çıktığımda kuzenlerden birisinin gemide, diğerinin iskelede olduğunu ve beni aradıklarını görüyorum. Sonra ikisini de alıp eve gidiyorum. Sonra da alt kattaki komşunun çocuğunun sabahın 11:00'inde avaz avaz dinlediği "Anadolu yörelerinden türkü çeşitlemeleri Vol.1" kasetinden seçme şarkılarla uyanıyorum.
Evet günlük, sevgili günlük, gördüğün gibi süper karmaşık bir bilinçaltım var, bu kadar karmaşa içinde anca yılda bir kere toparlanıp rüya olabiliyorlar demek ki, o da olduğu kadar. Keh.
Bu yüzden sevgili bilinçaltımıza eskilerden bir şarkı geliyor.
"Ünlü" söylüyor, "Rüya" diyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder