17.01.2009

one day may day

Bir gün gelecek, bir gün kalacak.

Saniyelerin dakikaları, dakikaların saatleri, saatlerin günleri, günlerin ayları kovaladığı bir dönemde tanıştım bu sözle. Zamanın geçecek olması umuduydu belki, ya da o gün gelince yapılacakların planlarıydı dayanma nedeni. Ama sonra aslında durumun bundan çok daha karmaşık ve çok daha sarmaşık ve çok daha nevrotik ve çok daha permatik ve çok daha antipatik olduğunu, idrak ve itidal ve iktibas ve ishal, sonra da umut fakirin ekmeği kırıntılarıyla üst üste konulmaya başlanan legolandvâri bir yaşam. Şunu gözden kaçırdığımı yakalıyorum bazen, "Bir gün gelecek, ertesi gün olmayacak." ve yeterince beklersen o gördüğün gün aslında elindekilerden memnun olmadığın gün olacak. Yaptığın planların aslında zaman içinde çoktan değiştirilmiş olacak. Hani şu meşhur, yavaş yavaş kaynatılan kurbağanın jakuzi keyfindeki naaşı gibi. Kendini, asıl istediğinin şu an sahip oldukların konusunda ikna etmeye başlayacaksın.

Arada bir nefes almak lazım şu koşturmacada. Durmak lazım. En azından gittiğin yöne bakmak lazım. Ne istediğini bilmek lazım. Hayatın simultane yaşandığı varsayımından hareketle, kafayı toplamak lazım en azından. Âna bakmak lazım, baktı mı görmek lazım. Lazım da lazım. Amma çok şey lazım. Her b.ku da ben mi yapacağım ya? Böyle söylenmemişti ama. Aman da okullar falan bitirip büyük adam olacak, ee? Çektirdiğim fotokopileri geridönüşümcülere satsam milyoner olurdum be.

Şu 27 yaş sendromlarına mı girdim nedir?

Taslakımtaslaksıntaslak. Taslaklara özgürlük gecemizin üçüncü kaydı. Psikolojik çıkarsamalar yaptığım, büyük ihtimalle askerlik dönüşü yazılmış bir taslak. Çünkü o söz yaygın bir askerlik deyişidir. Gerçekten bir gün gelir bir gün kalır, ama ertesi günün diğer günlerden hiç bir farkı yoktur, böyle de b.ktan bir hayal kırıklığıdır içten içe insanı yiyen bitiren o gün.

Hiç yorum yok: