İnsanların birbirleriyle iletişmeleri sırasında dikkat etmeleri gereken bazı konular olduğunu düşünmüşümdür hep. Nasıl bir giriş bu böyle? Sanki oturup kalkıp bunu düşünüyorum gibi oldu, yalan, sürekli bunu düşünmüyorum.
Neyse, sonuçta olay şu ki, konuşurken insanları incitirsiniz bazen, isteyerek ya da istemeyerek, bilerek ya da bilmeyerek ve sonra, mesela 10 dakika sonra, "ben ne yaptım, neden öyle dedim ki sanki"lere başlarsınız kendi içinizde. İşte bu, insanı gerçekten çok huzursuz eden içsel bir sorgudur. Huzursuzluktan öte, insanda mide kavitasyonlarına sebep olur, ruhunu falan aşındırır. Tehlikelidir.
Sürekli iletişimdeki insanlar birbirlerini nasıl etkilediklerini farketmezler çoğu zaman. Çünkü rutindir ilişkiler, hatta sabrutindir. Öyle ki tüm konuşmaları refleks olmaya başlar artık, iletişildiği zannedilir ama bağlar çoktan kopmuştur.
Çok önceleri çalıştığım bir pazarlama şirketinde insanlarla ilişkileri kuvvetlendirmek için onlara sanki 24 saat ömürleri kalmış gibi davranmamız gerektiği anlatılırdı hep. [kaçbindolarlık eğitimden inciler bunlar kıymet bilelim. :)] Düşünsenize 24 saat ömrü kalmış birisini kırabilir misiniz? Bunu neden sadece müşterilerimize yapalım ki? Ya da neden sadece menfaat beklediğimiz kişilere yapalım ki? Nerede kaldı ki o zaman insanlığımız?
İnsan ilişkilerinde bu kavramı kullanmanın faydalarını göreceğinizi düşünerek, iletiştiğiniz insanlara sanki 24 saat ömürleri kalmış gibi davranmanızı [her zaman değil :) ], sporun ve sporcunun dostu fıratpen olarak öneriyoruz. Düşünsenize, ya gerçekten 24 saat ömürleri kalmışsa? (Vov son cümle çok vurucu oldu, umarım kimse ölmemiştir.)
Bu yazıyı Mahsun Kırmızıgül'den "Hepimiiiiz kardeeşiiiiz, bu kavgaaa, ne diyeee, nerde bu insanlıııık, noluyo bu milleteeee, lan adam oluuuun, adamı dellendirmeyiiin, getirtmeyin orayaaaa" temalı şarkıyla bağlamak çok manidar olurdu diye düşünüyorum ama hemen cayıyorum bu fikrimden. :)
Ve Silverchair'den Young Modern Station'ı göndertiyorum.
Gönderttim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder