Kimsenin benimle ilgilenmediğini anladığımda aslında pek çok şeyi çoktan bitirmiştim.
Herşey ilk olarak o minibüsteki yaşlı teyzeye yer vermek istememle başladı. Daha inecek olmama çok varken nezaket olsun diye [çünkü nezaket sadece bir bayan adı değildir] kalktım, "Buyurun teyze siz geçin" dedim.
Kadın benim yerime otururken, ben de sevgili minibüs şöförü abimizin gaza yüklenmesiyle arka koltuktaki genç ve güzel bayanın kucağına oturuvermiştim. Çok da hafif sayılmam, [geçen gün tartıldım, eve digital, neden digital yazıyorum ki, dijital işte, bir baskül almışlar, aslında kaz tüyü yorgan almışlar da bu da yanında hediye gelmiş, mânâyı çözemedim, kaz tüyü yorganla dijital baskül. Bas kül bas kül. Dudağında uçuk çıktığında sigara külü basanlar, birleşin.] Evet sadece 72 kiloydum. Belki 72,5'tan 73. Ama 74 değil, 75 hiç değil. Oysa ki ben bi 80 okka çekerim diye düşünmüştüm. Sonra bir dijital baskülün koskocaman ekranındaki 72,5 yazısına bir de göbeğime bakarak hafif bir gülümsemeyle baskülden indim. Neden sevindiğimi bilmiyorum.
Nerede kalmıştık, evet, ezdiğim genç kadından özür dilemem gerekiyordu, hemen toparlanıp ayağa kalktım, genç kadın şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Sanki hayatında ilk kez bir minibüs yolcusu kucağına düşüyor gibiydi. "Kusura bakmayın" dedim gülümseyerek, "Hâlâ şu minibüslerde ayakta durmayı beceremiyorum." Genç kadın da "Olsun," dedi gözlerini benden kaçırarak, "memnun oldum."
Memnun mu olmuştu?? Bu haldeki bir kadının söyleyebileceği en son cümlelerden birisi dökülmüştü ağzından, oysa ki ben kolundaki o koskoca torba çantayı başıma geçirir, ben de o hengamede düşen gözlüklerimi arayayım derken iyice yerlerde yuvarlanırım diye düşünüyordum. (Gözlüklerim ne demek yahu? gözlüğüm, zira sadece bir adet gözlüğüm var, daha yakın gözlük level'ına atlayamadık.)
Ama beklediğim gibi olmamıştı, genç kadın üzerine düştüğüme memnun olduğunu söylediği için benim de bir şeyler söylemem gerekiyordu şimdi. Çok pis köşeye sıkışmıştım. Bir yandan da sağdan soldan para uzatmaya başlayan insanlar belirmişti. Böyle durumlar çok sıkıntılı durumlardır, çünkü o anda genç kadına bir şeyler söylemezsem bir daha asla söyleyemeyebilirdim, konu bölündükten sonra tekrar bu konuyu açmak çok saçma olurdu. Etrafımdan uzatılan "şuradan 2 tane Kadıköy uzatır mısınız?" başlıklı paraları görmezden gelerek genç kadına döndüm, gülümseyen bir ifadeyle, "Çok memnun olduysanız bir kere daha düşeyim üzerinize." dedim.
Ne dedim? Allah'ım ben ne diyorum böyle? Ne alaka, aklınca espri mi yapıyorsun. Salak gibi laf, dur bir daha düşeyim. Düş aferin, kır kızın bi tarafını ondan sonra, ooh ne memnuniyet ne memnuniyet.
Oluyor böyle bezen ama, ağzımdan çıkan kelimeler angut tarafımın kontrolünde ilerliyor, akıl ve mantığım donup kalıyor.
Ama söylemiştik artık, yani ok yaydan çıktıktan sonra nereye saplanacağı belli olmaz. Kurbanlık koyun gibi beklemeye başladım etraftan yağan garip bakışlar altında. Genç kadın ise iyice gülümsemeye başlamıştı. "Tamam o zaman, şu yeni açılan XXX alışveriş merkezine gidelim mi saat 3'te? Kadıköy'e gidiyordum ama ben de orada inerim minibüsten." dedi. Ama bana bakmıyordu, utandı herhalde diye düşündüm.
Ne yapmak istiyordu? Ne şimdi bu? Aksine gitmem gereken başka bir yer vardı benim, ne alışveriş merkezi şimdi? [Düşün olum düşün?] [Yetişebilir misin alışveriş merkezine gitsen?] [Saat şimdi kaç?] [3'te diyor.] Acele cevap vermem lazımdı. Bu kadar düşünce arasında arkamdaki el ise kolumu çekiştirip "Şuradan 2 Kadıköy..." şarkısını söylemeye devam ediyordu. [Hay Kadıköy'ünüzü, sırası mı şimdi Kadıköy'ün?]
"Ya" dedim, "Tabi ki gelmek isterim ama, acil olarak yetişmem gereken bir yer var şimdi benim. İsterseniz bu buluşmayı başka bir güne erteleyelim, olmaz mı?" Ve beklemeye başladım merakla, ilk tepkisi çok önemliydi. Cep telefonunu çıkartıp bir şeylere baktıktan sonra, "Hımm, tamam, o zaman ben Kadıköy'e gidiyorum şimdi, sonra görüşürüz." dedi. Bu arada o arkamdaki sabırsız el, parayı gözüme sokar gibi burnumun ucuna kadar uzatıp "Yahu şuradan 2 Kadıköy uzatır mısın kardeşim." diye çemkirdi. Aman Kadıköy yaman Kadıköy, aldım uzattım adamların parasını. Tam döndüm genç kadının cevabını alacağım, bu sefer de şoför efendi çağırdı, "Kadıköy üzeri". [Böyle durumlarda parayı minibüs şoförüne kim uzattıysa geriye de o getirmek zorundadır, bu bir minibüs ritüelidir ve asla yıkılmaması gereken bir para akışı sürecidir.] Tabi haliyle onu da aldık, sahibine verdik, gıcık bakışlar atarak.
Tekrar genç kadına döndüğümde, genç kadın, "Tamam o zaman, akşam görüşürüz, hadi öptüm, baay" diyerek diğer kulağındaki bluetoot kulaklığı çıkardı ve çantasına koydu. [Şaşırmış gibiydim] Cep telefonunun kapağını da sertçe kapatıp çantasına koyduktan sonra yüzüme bakıp, "Ne diyorsun sen yahu deminden beri?" dedi. [???] Aman Allah'ım, bu nasıl bir terdir sırtımdan akan? Kaşları küçük emrah modunda gözleri kocaman açık ağzı ufal da cebime gir şekilde genç kadının suratına bakakalmıştım. Birşeyler söylemem lazımdı ve aklıma gelen ilk şeyi söyledim arka koltuklara doğru dönüp, "Evet, var mı ücretini gönderemeyen..?"
[Endipnot: Bu yazılanların hiçbirisi yaşanmamıştır. Ya da şöyle diyelim, hiçbirisi aynı minibüs yolculuğu sırasında yaşanmamıştır. Yaşanmıştır ama farklı farklı zamanlarda farklı farklı kişilerle... :) ]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder