Yalan değildi söylediklerim, sadece gerçeküstücülük akımına dair birkaç eser sunmuştum aslında.
Yani tabi ki sütunlar üzerinde yürüyen bir fil de görmedim, yüzünü söküp atan bir adam da. Ağaçların tuttuğu çaydanlıklardan çay da içmedim saatler "gerçekten" eriyip giderken. Burnumu da içmedim pipo ile, denizlerin altına da bakmadım...
Gergedanlara da bu konuda haksızlık edildiğini düşünüyorum açıkçası. Dünyanın en gerçek hayvanlarından birinin, gerçeküstücülükle ilişkilendirilmesi de yani ne bileyim biraz fazla iki yüzlülük bence.
Gerçeküstücülüğe baktığımızda, temelinde bilinçsizce bilinçaltının dışa vurumu gibi tanımlar görüyoruz. Yani ben şimdi burada aklıma gelen ilk kelimeleri kullanıp bir takım cümleler yazmış olsam, oldu bana gerçeküstücülük. Bu durumda siz de "ne saçmalıyor bu yahu" da diyebilirsiniz, "vay anasını sayın seyirciler" de. Bu da sizin gerçeküstücülüğünüz olur biraz bence. Sonuçta beğenilerinize gerçekten kendiniz mi karar veriyorsunuz bir düşünmek lazım.
Gerçeküstücülük deyince aklıma gelen başka bir imgede "Beşiktaş maçında üstsüz bir şekilde kolunu havaya kaldırmış olan adamın sol memesini sıkan bir el" görüyoruz. Bu resmi kafamdan atamıyorum. Bilinçsizce bilinçaltının bir dışa vurumu olan bu "erkek memesi sıkma" hareketi alabildiğine gerçeküstü. Bir yandan neden diye sorarken bir yandan da neden olmasın ki diyebiliyorum bu duruma.
Gerçeküstücülük bizim için gündelik hayatın bir yansıması olmuş aslında. Metrobüslere binmeye çalışırken birbirini iten insanlar tablosu, tüm gün plaza penceresinden dışarı bakıp gezen tavuk yumurtası düşleyen adam heykeli, erkek tuvaletlerinde duvarlara sümük parçaları yapıştırma fotoğrafları... İşte bunlar hep gerçeküstücülük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder