Yahu sevgili günlük, insanın kendini en savunmasız ve ezik hissettiği an, dişçi koltuğundaki andır diyorum, daha da bi’şey demiyorum.
Normalde dişçi koltuklarından çekinen ve zorunda olmadıkça diş hekimine gitmeyen birisi olarak tekdir edersin ki bu gece benim için çok sürprizlerle dolu oldu. Yaklaşık 2 saat süreyle baygın ama dişindeki ağrı nedeniyle bir türlü uyuyamayan ben, uyandığımda hâlâ iğrenç bir diş ağrısıyla başbaşaydım. [Artık nasıl bir uyku çektim orasını sen düşün. Hatta uyku denir mi ona orasını da biraz düşün. Hatta ne denir mesela orasını da düşün.]
İşe geldiğimde ise ağrı hafiflemişti, ancak yine de o mecburi saat gelmiş ve kendimi diş hekimine doğru koşarken bulmuştum. Topuklarım kıçıma vura vura, sanki ilkbaharın gelişini kutlayan kumrular gibi zıplaya hoplaya [ney?] diş hekiminin kapısına ulaştım.
Evet, “kanal tedavisi” kelime grubu senin için ne ifade ediyor günlük? Benim için artık çok farklı anlamlara geliyor bu kelimeler.
Abi kendini bir anda, ağzının sağ tarafında sürekli emiş yapan kıvrımlı bir hortumla, sol tarafında ağzını iyice gerdiren, gergef gibi yayan, çıkartıldığında bir kavunu kesmeden yutabilecekmişsin gibi hissettiren bir aletle tavana bakarken buluyorsun. İşte bu an çok kötü bir an. Çünkü hekim hanım bir de “kıpırdamıyoruz şimdi” diyor. [Yahu ne kıpırdaması, hayır yani ağzıma sokulmuş o kadar şeyle nereye kıpırdayabilirim?]
Evet, kıpırdamıyoruz şimdi. Önce tabi bir iğne. Uyuşturucu iğne yapıyor, bir de ekliyor “Bu biraz acıyacak”. Oh beybi evet acıdı. Ama sonra böyle acayip bir his kaplıyor insanın çenesini, ahaha ne güzel bir şey yahu, böyle ağzım dilim derken hiçbir şey hissetmiyor insan. Ve ağzımızın içinde resmen bir hafriyat çalışması başlıyor. Arada bir kızın suratına bakıyorum, artık nasıl bir manzara varsa içerde kız gözlerini ayırmış ağzımdan kafayı çevirmiş, ama hâlâ çenemi hart hurt sallıyor. Görmek istemiyor sanıyorum bu iç burkan manzarayı.
[Bilgilendirici not: Kanal tedavisi, dişin kökündeki sinirlerin alınması ile başlayan ve dolgu ile biten bir süreç. Mesela ben şimdi sinirlerimi aldırdım, ooh kuş gibi hafifledim. Hatta gördüm sinirlerimi. Ne acayip şeyler sinirler. :] ]
Zaten artık sen de bırakıyorsun kendini, ulan n’aparsa yapsın diyerekten teslim oluyorsun. Tavana bakaraktan bir an evvel bitsin şu işkence ve umarım pencerelerden falan tanıdık biri bakmıyordur ikileminde garip duygular yaşıyorsun.
Sonra her şey bitiyor, işinin başına dönüyorsun. Sonra saatler süren bir garipsenme. Hahaha, ulan her şey bitti ama ağzım yüzüm hâlâ uyuşuk, su içeceğim, suyu ağzımda hissetmiyorum. Ağzımı çalkalayacağım su ağzımdan fışkırıp gidiyor. Lan ne pis bi durum. [Şu anda mesela dilimi ısırıyorum :] ] Yani günlük gördüğün gibi, tarifi na’mümkün haller içindeyim.
Sosyal bir blog olmanın verdiği sorumlu davranışı bir kere daha sergileyelim, “Ey insanlar, uyuşturucu kullanmayın. Bakın önce iyi gibi geliyor, ama sonra ağzınızda su bile tutamıyorsunuz, böyle salak bi duruma düşürüyor insanı.”
Teşekkürler Türkiye. :]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder