Otomatik kanal aramanın bulduğu kanallardan birinin sessiz sakin müziği tam da günün yorgunluğunu alır cinstendi. "Aa" dedim "hişşş dur sen."
Sonra açıkradyo'nun çalan şarkıları arasında gözlerim yavaş yavaş kapandı ve uykuya daldım.
Uyandığımda bilmediğim yerlerdeydim, her zaman gördüğüm yollar değildi, her zaman gördüğüm evler değildi gördüklerim. Kulağımda da her zaman çalan şarkılar yoktu. Maykıl Ceksın özel programı başlıyordu.
Şimdi tıkanan trafik yüzünden servis şöförünün saptığı başka başka yollarda, bilmediğim yerler, nereleri buraları diyerek "biıt it" eşliğinde camdan dışarısını seyrede seyrede müzik dinliyorum. [Camdan akıp giden binaları insanları izlerken "biıt it" dinlemek.] Kafama bir soru takılıyor; "İçerenköy, ne içeriyor ki İçerenköy adını vermişler buraya?". Yaşlı bir adam oturuyor dükkanının önünde, hiç bir şey yapmadan oturuyor öyle, gelene geçene bile bakmıyor. Sonra bir mezarlık. Ölüm ne kadar çok rating alan bir kelime diye düşünüyorum, acıyoruz ama kanalı değiştirmiyoruz, izliyoruz ki ölsün sonra üzülelim, sonra yazık diyelim. Sonra güzel bacaklı bir kadın anahtarını düşüyor köprünün altında, dev güneş gözlüklü bir adam da geçerken dönüp bakıyor eğilen kadının bacaklarına. Şarkı "human nature" oluyor. Sonra kamyonda Ferrari gri. Neden bu kadar acelesi var herkesin? Vay. Vay.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder