15.04.2010

pass port [Episode 4: Final Destination]

Evet, [evet diye yazıya mı başlanır lan. Evet. Evet ne? Neyse]. Evet, en sonunda pasaportumu elime verdiler sayın seyirciler. [Bakınız eline vermek burada tamamen talihsiz bir şekilde seçilmiş özlü bir sözdür.]

Dün, [dün müydü ya, dündü sanırım] işten izin alıp saat 15:00'de yollar düştüm. Tabi genelde akşam trafiği ile aşk yaşayan bi' insan olduğum için, böyle 1 saat erken çıktım yola, n'olur n'olmaz diye. Ama hiçbir şey olmadı. Yarım saatte eve geldim. O halde şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki, "Saat 15:00'de köprüden geçişler acayip rahat, herkes saat 15:00'te geçsin."

Sonra eve gelip duraksamadan dışarı çıkıp güzide ilçemin emniyet müdürlüğüne gittim.

Tam kapıdan girmek üzereyken, kapıdaki muhafız "nereye?" gibisinden yeltendi, tam da ben ona "pasaport" diyecekken telefonum çaldı, arayan ablamdı. Bir yandan polise mi dert anlatayım, bir yandan telefonla mı konuşayım, ulan zaten acelem var devlet işi bu beklemez. Ben de telefonu (ki zaten çelik kaplama olduğundan kelli gramajı yüksek) çot! diye memurun kafaya oturttum. O "aıh ulan n'apıyorsun" derken, hemen aceleyle koşarak binaya girdim. Ama dışardaki bu arbede nedeniyle danışmadaki memur hazır ve nazır beni bekliyordu. Ben pasaport diyerekten bankoya yanaşmaktayken, memur da cop diyerekten beni bankodan uzaklaştırdı.

Uyandığımda, başımda önceki günkü güzel polis memuresi vardı. Geçen gün yaptıklarından mahçup bir vaziyette beraber bir kaşarlı simit yiyelim şu yandaki simit sarayında dedi. Allalaa rüya mı görüyorum lan? Neyse kalktık tabi, koskoca emniyet beni simit yemeğe çağırıyor.

Havadan sudan bahsederken, konu beni ne kadar beğendiğine, hayatında benim kadar cool bir adam görmediğine, evli olup olmadığıma, parmaklarımda yüzük olmadığıma (lan n'oluyor nereye geliyor bu konu) falan gelmeye başladı. Ben pasaport dedikçe konuyu değiştiriyor, başka şeylerden bahsediyordu. Pasaport diyordum, o bana panjurlardan falan bahsediyordu. Konu da gitgide dağılmaya başlamıştı, yazı artık iyice zıvanadan çıkmış gibiydi.

Pasaporttoo diyerek uyanmışım. [Oha latin amerikaya bağladık şimdi] Meğersem az önce daha uyanmamışım, gördüklerim rüyaymış, ptüeh. Başımda da dombili çaycı İrfan durmaktaydı. Sağolsun tuttu kolumdan kaldırdı, bi' demli çay verdi. Lipton+Ahmad harmanından başka çay içmediğimi söylesem de çok sallamadı. Neyse.

Sonra ikinci kata çıkıp, elimdeki makbuzu verip adımın okunmasını beklemeye başladım. Süreç konusunda çok aksaklıklar var. Ama bu konuda yorum yapmayacağım. Sonra adım okundu. İmza attım pasaportu aldım. Bitti lan. Kaç günlük macera böyle de yavan bitti işte.

2 yorum:

Emre dedi ki...

Sen hâlâ uykuda olmadığına emin misn?

Monera dedi ki...

:]ehehevet.