9.01.2010

metro, hamam ve taksim üçlemesi

Sevgili günlük (tıkı tıkıtıt tıkıtı tıktıtık), biliyorsun ki (tıkıtık tıktık tık), haftasonu Cuma akşamından başlarsa, (tıktıkıt tıkı tıkıt tıkıtık tık tıkıtık tık), haftasonu tatili daha uzunmuş gibi gelir. (tıkı tıkıt tıkıtıkıtıktık tıkıtık tıkıtık tııııık tık.) [Süper daktilo efektleriyle yazmak artık daha keyifli. :] ]

Yahu her şeyi anlarım, trafiği anlarım, kalabalığı anlarım da, bu metronun gitgide kitlesel bir hamama benzemesine ne diyeceğimi şaşırıyorum arkadaş. Ne abi bu, bu ne lan. İki durak için çekilecek dert değil be.

Bir kere o kadar kat merdiven iniyorsun, yerin dibi, ulan cehennemin dibine iner gibi, in in bitmiyor. İnene kadar zaten bi' ısınıyorsun, böyle hafiften sırtından ter akmaya başlıyor. Çünkü üzerinde gömlek vaar, ceket vaar, pardösü vaar, elinde çanta vaar, var oğlu var. Sonra iniyorsun aşağıya, beklemeye başlıyorsun ya, birazdan metro gelecek belli, sesi geliyor. Ama sesinden önce önünde sürüklediği hava akımı geliyor en soğuğundan, böyle bir estiriyor deli deli, sana esmeyi anlatıyor. Sen de tabi o esmeyi alıp, terlemiş sırtına anlatıyorsun, o da anlamak istemiyor, böyle bir titretiyor, kendine getiriyor.

Sonra sana doğru bir cisim yaklaşıyor, yelleri estire estire estire gürültüye. Sen sarı çizgiye odaklanmış, geçmemek için akla karayı seçiyorsun. Çünkü cisim yaklaşırken ahali de cisme yaklaşmaya başlıyor. Aman sarı çizike dikkat. Hüop bastın mı len n'aptın?

Sonra tam önünde duran cismin kapılarının açılmasıyla, az önce cama yanağı yapışmış olan bey abi "swishhh" diye kendini metrodan fırlamış buluyor. Ve içerideki sıcak kalabalık bir anda dışarıya akın etmeye başlıyor. [Ama bu fizikte de kimyada da böyledir, yüksek basınçtan alçak basınca doğru akış olur. (Aaa metroyu fizik kuramıyla açıkladım. Ya da kimya.)]

Sonra o az önce swishh'leyen bey abi, yanlış durakta swishh'lediğini anlayıp, tekrar içeriye girmeye çalışıyor ve diğer herkes de bey abinin peşinden doluşuyor cisme. Doluşan insanların korkak olanları "leaayn kapıda sıkışacam lean" diyerekten duraktaki güvenli alanlarında kalmayı yeğlerken, gözüpek ve civanmert delikanlı abiler ablalar dalışıyor içeriye. (Bu arada son 3 paragrafa "sonra" diyerek başlayıp, ilkokul seviyesinde kompozisyon nasıl yazılırın da örneğini sergilemiş oldum. Aferim bana. Ayrıca aferim değil aferin.)

Ve işte! Toplu sauna hizmeti yeşil otobüs ve metrobüslerden sonra şimdi de metroda. Sevgili belediyemiz hiç bir masraftan kaçınmayarak, bu ayaklı gider saunaları bizlerle buluşturuyor. Kapılar kapandığında -çünkü henüz klima, havalandırma diye bir şey icat edilmediği için- içerideki o balık istifi kalabalığın sürtünmesinden dolayı oluşan ısıyla doğal bir sauna ortamı oluşmuş oluyor. Ne muhteşem bir duygu, ne eşsiz bir denge.

İşte bu ısınan ve terlemeye başlayan kalabalık, bir de ayakta durmak için egzersiz hareketleriyle iyice hararetleniyor, buram buram bahar çiçeği kokuları yaymaya başlıyor etrafına. İşte o an insan diyor, "İşte keşmekeşimin kokusu."

Sonra bu sıcak cisim Taksim'e ulaştığı zaman, yine aynı "swishh"le içerideki herkes yürüyen merdivenlere doğru akmaya başlıyor. (Çünkü artık viskoziteleri sıfıra yaklaştı. Bir cismin viskozitesi ne kadar düşerse akışkanlığa direnci de o kadar düşer.)

Bu sefer de o inilen yerin dibinden, gerçel dünyaya çıkış için binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce merdiven basamağı aşındırılarak, temiz(?) oksijene ulaşmak için büyük bir çaba göstermeye başlıyor insanoğlu. Yaradılışından beri en meşakkatli yolculuğu bu belki de. Sürü psikolojisinin en canlı örneği ile topluluk halinde bir yere doğru ilerlemenin en can alıcı örneği. (Tabi engelliler asansöründe yer kapmak için yanınızdan koşarak geçen ender zeki türleri saymazsak.)

Ve oksijennn! Yanında da çıkar çıkmaz burnunuza dolan sigara dumanıyla. Üzerinize gelen kalabalık ve herkesin o aceleci hali. Kimsenin kimseyi görmediği ve sadece ilerlediği modern dünya. İstanbul'un kalbi olarak nitelendirilen Taksim.

Ne güzel yer değil mi Taksim? İnsanların sonsuz özgürlük mekanı. Herkesin özgürce her istediğini yapabildiği, mesela caddesinde fütursuzca böğürebildiği, gelene geçene laf atıp sarkabildiği, idiyot turistlerin angut angut hareket edebildiği, kalabalığından dolayı yolda tek bir doğrultu üzerinde yürünemeyen, çılgınca eğlenilen mekanlarında saçma tiplerin kol gezdiği, her tarafından ayrı kokular gelen, her tarafında ayrı bir dilencinin konuşlandığı, apaçilerin, tikilerin kol kola kardeşçe naralar atabildiği ender bir toplanma mekanı. İstanbul'un kalbi. hayaqbentaksimin!

Dipnotdediğindipteolur: Bence bu taksim-bostancı dolmuş şoförlerinde büyük potansiyel var. Bu abilere imkan verilse Dünya ralli şampiyonları sadece Türkiye'den çıkar. İşte o zaman hep beraber çığırırız, "Yemişiz ulen Markus Gronhölm'ü."

2 yorum:

dedi ki...

başlıkta taksimi görünce "ulan okumasam mı, hüzünlenmiyim yine?" dedim ama resmen sevindim bak orda olamadığıma. işte kiminin keyifsizliği kiminin ilacı:)
radiohead'den packt like sardines in a crushed tin box gelsin bu acılı yolculuk için ama sadece adı gelsin sarkının. kendisi pek de alakalı değil.

Monera dedi ki...

:] ehehe, ecza deposu gibi post olmuş desene.

Şarkıyı bi'yerlerden indiriying, dinliying azz sonra. Ama dinlemeden yorum; ayynen öyle. Kutuya ziplenmiş balık gibi yolculuk yapılıyor metroda :]